• Cumartesi Yazıları
  • Düşler ve Erdemler

    Kılavuzu Don Quijote olanın burnu Cyrano gibi olur.

    Google
     
    Web Düşler ve Erdemler'de
    <$BloPazartesi, Mart 26, 2007

    <$Blo

    Aslında araba kullanmaktan nefret ettiğimi açıkça belirtmeliyim. Daha doğrusu araba kullanmanın kendisinden değil de, yollar, yolu kullanan başkaları, hızlı seyreden araçlar gibi araba kullanmakla ilgili şeylerden. Çoğu ulaşım şeklinden genelde ödüm patlar. Bir yerde doğru düzgün yaşayıp nefes alıyorsam başka bir yere giderek bunların hepsini niye tehlikeye atayım? diye düşünürüm temelde. Aynı yerde kalarak ölen kişilerin sayısı kaçtır ? Başka bir yere gitmeye çalışırken ölenlerden çok daha az. Elbette en abes yol uçmaktır; olayı -hızla havaya fırlatılmak üzere yüksek oktanlı yakıt doldurulmuş ince bir alüminyum kılıfın içine bağlanmayı- son derece makul ve normal bir şeymiş gibi göstermek için katlanılan bütün o soytarılık. Güzel kokulu ıslak havlular, haşlanmış tatlılar. Plastik çatal bıçakları ve ancak baltayla parçalanabilen yuvarlak ekmekleriyle küçük yemek tepsileri. Güvenlik sisteminin işleyişinin, çıkışların nerede bulunduğunun pandomim şeklinde açıklanması: "Dördü kanatların üzerinde, ikisi uçağın arka bölümünde, ikisi de ön bölümünde." Kabin basıncının düşmesi durumunda maskeyi kendinize doğru çekip ağzınızı ve burnunuzu içine alacak şekilde yerleştirin ve normal nefes almaya devam edin. Normal nefes almak mı? Yanan madeni bir tabutun içinde on bin metre yükseklikten yere çakılırken ince plastik bir maskeden hava emmeye çalışmanın neresi normal? Sonra o canyeleği koltuğunuzun (yoksa önünüzdeki koltuğun muydu) altında bulunmaktadır ve ipi -bir dakika!- uçağı terk ettikten sonra çekin meselesi. Bir uçağın düştüğünü ve herkesin sıraya girip canyelekleriyle dışarı çıktığını duydunuz mu hiç? Asla olmaz böyle bir şey. Çıkış kapılarını bulmak sorun olmaz herhalde, zaten önüne çığlık çığlığa insanlar yığılmış olur. İnsanlar (çoğu kez kaldırmayı bile beceremedikleri) el bagajlarını üst bölmelere yerleştirirken bile yeterince saldırganlaşırlar. Normal, aklı başında insanlar, uçağın kalkış anonsu yapıldığında panik içinde itişmeye başlarlar; sanki uçak -sırf inadından- kendilerini terli avuçlarında biniş kartlarıyla bekleme salonunda bırakıverecekmiş gibi. İnsanlar sırada önünüze geçer, ayağınıza basar, son dakikada telefonla konuşurken sırt çantalarını suratınıza dayarlar. Yani uçak düşecek olsa, aynı insanların sakin davranacağına, koridorlarda birbirlerini ezerek öldürmeyeceklerine inanmamız mı bekleniyor gerçekten? O acil çıkış kapılarının birini açacak kadar soğukkanlı biri mi olacak ? Uçak karanlık denize kurşun gibi saplanmayacak mı ? Belki de, ama ben öğrenmek istemiyorum.

    (Jamal Mahjoub, Cinlerle Yolculuk, YKY, Şubat 2005, Çeviri: Roza Hakmen).

    Etiketler: , , ,

    <$BloPazar, Mart 25, 2007

    <$Blo

    2002 yılında ABD'de gösterime giren ve ertesi yıl ülkemizde bir tv kanalında yayınlanan bir dizi vardı. Adı Boomtown. Bana göre (sıkı durun) TV tarihinin en etkileyici dizilerinden biriydi. Etkileyici TV dizisi deyince akla hemen geliverenler: "Alacakaranlık Kuşağı" ya da "Alfred Hitchcock Sunar" olsa da sübjektif olmanın verdiği rahatlık içinde Boomtown'ı en ön sıraya koymakta bir sakınca görmüyorum. Boomtown'ı özel kılan şey "drama"sının son derece güçlü olması, karakterlerin kusursuzca çizilmiş olması, her bir bölümünde en önde gelen sinema filmlerinde bile bulmakta zorlanacağınız türden özenli çalışılmıs olmasıydı. Örneğin Insured by Smith & Wesson adlı bölümü ilk izleyişimde, finalinde yapılan iş karşısında küçük dilimi yutacak kadar şaşırdığımı, saygı duyduğumu ve hatta huşu içinde olduğumu, gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum. Aynı şekilde Blackout adlı bölümde yaklaşık 40 dakikaya sığdırılan dram unutulacak gibi değildi... İnsan hikayeleri... İç ve dış çatışmalar... Drama, drama, drama... Fearless adlı bölümdeki şu basit ve anlamsız gözüken diyaloğu, izleyip de kim unutabilir ki?: "Kürek getirdim!"
    Det. Bobby "Fearless" Smith: I didn't do it.
    Det. Joel Stevens: I know.
    Det. Bobby "Fearless" Smith: But what if I had?
    Det. Joel Stevens: You wouldn't do that.
    Det. Bobby "Fearless" Smith: But what if I had?
    Det. Joel Stevens: You don't have it in you.
    Det. Bobby "Fearless" Smith: But what if I had?
    Det. Joel Stevens: I brought a shovel.

    Öte yandan bu yazı Boomtown ile ilgili değil aslında. Boomtown'ın oluşmasında hiç şüphesiz en büyük paya sahip Graham Yost'un yeni dizisi Raines. Jeff Goldblum'un başrolde olduğu yeni bir detektif dizisi. Pilot bölümü izledim, bu yazıyı yazdıktan hemen sonra da, 23 mart 2007'de NBC'de yayınlanmış ikinci bölümü izlemeyi planlıyorum. Drama yine çok iyi, biraz fantastik ve umuyorum Boomtown tadında. Dikkatinize sunuyorum.

    Etiketler: , , , , ,

    <$BloÇarşamba, Mart 14, 2007

    <$Blo


    O for a voice like thunder


    Şiir William Blake
    Müzik Loreena McKennitt
    Stratford Festivali için bestelenmiş.
    Blake'in şiiri George Gvier tarafından seslendirilmiş.
    Burada parçaya bir link var, "legal" midir bilinmez...

    o for a voice like thunder, and a tongue
    to drown the throat of war! - When the senses
    are shaken, and the soul id driven to madness,
    who can stand? When the souls of the oppressed
    fight in the troubled air that rages, who can stand?
    when the whirlwind of fury comes from the
    throne of God, when the frowns of his countenance
    drive the nations together, who can stand?
    when Sin claps his broad wings over the battle,
    and sails rejoicing in the flood of Death;
    when souls are torn to everlasting fire.
    and fiends of Hell rejoice upon the slain,
    o who can stand? O who bath caused this?
    o who can answer at the throne of God?
    the Kings and Nobles of the Land have done it!
    hear it not, Heaven, thy Ministers have done it!

    Etiketler: , , ,

    <$BloSalı, Mart 06, 2007

    <$Blo

    Eskiden sadece TV vardı. Hatta sadece tek TV kanalı vardı. Ama artık internet var. İletişim artık tek yönlü değil. Buyrun işte, böylesine önemli "ontolojik" bir gelişmenin son derece zevzek bir kanıtı. Eskiden ne yaparlarsa yapsınlar pek bi havalı olurlardı. Şimdi havalar biraz değişmiş görünüyor :-)

    Tebrikler.

    Etiketler: , , , , ,

    <$BloCumartesi, Mart 03, 2007

    <$Blo

    Yıllar önce okuduğum bir köşe yazısında yazar, matbuatımızdaki "düzelti/redaksiyon/tashih" facialarına çarpıcı bir örnek olarak, bir kitabın kapak sayfasında rastladığı "Bu kitap ihtimamla tassih edilmiştir" ifadesini gösteriyordu.

    Ben de bugün benzeri bir faciayla karşılaştım: "Topografik hatalardan dolayı firmamız mesul değildir." Bir günlük gazetede yer alan, tam sayfa ebadında bir ilanın dibindeki bu cümleyi okuyunca, firmanın hem iyi bir "tipograf"a hem de Türkçe bilen bir reklamcıya ihtiyacı olduğu hükmüne vardım.

    Etiketler: , ,