• Cumartesi Yazıları
  • Düşler ve Erdemler

    Kılavuzu Don Quijote olanın burnu Cyrano gibi olur.

    Google
     
    Web Düşler ve Erdemler'de
    <$BloPazartesi, Ağustos 29, 2005

    <$Blo

    Isaac Asimov’un “Rest Of the Robots” isimli hikaye kitabında (Pyramid Books-1964) yazdığı bir hikaye tanıtım yazısı,
    burada ... İnsan Yasaları'na ulaşmanın yolu robot yasalarından geçiyor olabilir mi?
    <$BloCuma, Ağustos 26, 2005

    <$Blo


    GAZEL

    (Mecnun'un dilinden)

    Yâ Rab! Belâ-yı aşk ile kıl âşina beni
    Bir dem belâ-yı aşktan kılma cüdâ beni

    Az eyleme inayetini ehl-i derdden
    Ya'ni ki çok belâlara kıl mübtelâ beni

    Oldukça ben, götürme belâdan irâdetim
    Ben isterim belâyı, çü ister belâ beni

    Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
    Geldikçe derdine beter et mübtelâ beni

    Öyle zâif kıl tenimi firkatinde kim
    Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni

    Nahvet kılıp nasîb Fuzûlî gibi bana
    Yâ Rab, mukayyed eyleme mutlak bana beni


    GAZEL
    (Mecnun'un dilinden)

    Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir
    Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir

    Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
    Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir

    Vasldan çün âşıkı müstağni eyler bir visâl
    Âşıka mâ'şuktan her dem bu istiğnâ nedir

    Hikmet-i dünyâ vü mâfîhâ bilen ârif değil
    Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfîhâ nedir

    Âh ü feryadın Fuzûlî incidipdir âlemi
    Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedir


    (*) İlk gazel, Kays'ın aşk derdiyle dağlara çıkıp Mecnun'a dönüşmesinden sonra, ailesinin iyileşir umuduyla dua etmeye götürdüğü Kabe'de, Mecnun'un ailesinin umutlarını boşa çıkaran duası.
    İkinci gazel ise, Leyla ile Mecnun'un karşılaşmalarında, Mecnun'un kendinden geçip artık tanıyamadığı Leyla'ya hitabı.
    <$BloPazartesi, Ağustos 15, 2005

    <$Blo


    Ey Kaptan! canım Kaptanım! korkulu yolculuğumuz sona erdi
    Bütün tehlikeleri atlattı gemi, kavuştuk isteğimize kavuştuk,
    Liman şuracıkta, bak, çan sesleri geliyor, sevinç içinde halkımız,
    Gözler dümdüz ilerleyen teknemizde, teknemiz gururlu, korkusuz;

    Ama ey yürek! yürek! yürek!
    Ey kanayan kırmızı damlalar,
    Orada, güvertede Kaptanım yatıyor,
    Buz gibi olmuş, ölmüş.

    Ey Kaptan! canım Kaptanım! ayağa kalk, çanları dinle, dinle;
    Ayağa kalk -bayrak senin için çekildi- borular senin için çalıyor,
    Buketler, kurdeleli göğüsler senin için -senin için dolup taşıyor kıyılar,
    Herkes seni çağırıyor, yerinde duramıyor kalabalık, herkes seni görmek istiyor;

    Gel Kaptan! sevgili babacığım!
    Koluma daya başını, koluma daya!
    Bu bir düş, bu bir yalan, böyle güvertede,
    Senin buz gibi olman, ölmen.

    Kaptanım ses vermiyor, dudakları soluk, cansız,
    Babam kolumun dokunuşunu duymuyor, nabzı atmıyor artık,
    Gemi demirledi, güvenli, görev sona erdi, tamam,
    Korkulu yolculuğundan, şanlı gemi, amacına ulaşmış olarak dönüyor;

    Sevinin ey kıyılar, çalın ey çanlar!
    Ama ben üzüntülü adımlarla,
    Kaptanımın yattığı güvertede dolaşıyorum,
    Buz gibi olmuş, ölmüş.

    Walt Whitman(Çeviri: Memet Fuat)


    Abraham Lincoln için yazılmış bu şiiri Dead Poets Society, Ölü Ozanlar Derneği adlı filmde tanımıştım ilk kez. O Captain! my Captain!
    <$BloPazar, Ağustos 14, 2005

    <$Blo


    A mob of 10,000 whites took sledgehammers to the county jailhouse doors to get at these two young blacks accused of raping a white girl; the girl’s uncle saved the life of a third by proclaiming the man’s innocence. Although this was Marion, Ind., most of the nearly 5,000 lynchings documented between Reconstruction and the late 1960s were perpetrated in the South. (Hangings, beatings and mutilations were called the sentence of “Judge Lynch.”) Some lynching photos were made into postcards designed to boost white supremacy, but the tortured bodies and grotesquely happy crowds ended up revolting as many as they scared. Today the images remind us that we have not come as far from barbarity as we’d like to think.

    http://digitaljournalist.org/

    Ayrıca:

    Yani; mücadele edilmesi, yokedilmesi gereken birşey varsa, insanlık onuru adına, "insan olarak" içimizdeki barbarlık olmalı. Irkımız yada ülkemiz ne olursa olsun.
    <$BloCuma, Ağustos 12, 2005

    <$Blo


    Isaac Asimov’un “Rest Of the Robots” isimli hikaye kitabına (Pyramid Books-1964) yazdığı önsözün dilimize ilk çevirisi burada. Teşekkürler White.
    <$BloSalı, Ağustos 09, 2005

    <$Blo

    Geçen Cumartesi akşamı,tatilimin son haftasının dinginliği içinde kanapede uzanmış Gizli Dosyalar'ı (X Files) seyrediyordum. Dizinin bu bölümünde, gözüpek ajan Fox Mulder,bir terör örgütüne sızmaya çalışıyordu. Amacının ne olduğunu tam olarak anlayamadığım bu terör örgütü, bir yerden temin ettiği spreyi kağıt paralar, biletler, vs. üzerine sıkıyor ve bu nesnelere dokunanlar da 15-20 dakika içinde kızarmış tavuktan beter hale geliyorlardı. Dizinin malum gerilimli atmosferini teneffüs ederken, insanların ölümüne sebep olan şeyin, genetik yapısı değiştirilmiş bir streptokok türevi olduğunu ve bu biyolojik silahı -gizlice- geliştirenin de -1960 yılından sonra biyolojik silah çalışmaları ABD'de illegal hale gelmiş olmasına rağmen- bir ABD gizli servisi (yani CIA) olduğunu öğrendik. Terör örgütünün, aslında bu biyolojik silahı denemek amacıyla kurulmuş fason bir örgüt olduğu da sonlara doğru ortaya çıktı. Dizi bitip de uzandığım kanapeden doğrulduğumda, oturma odasına bitişik mutfak bölümünden gelen garip koku ve odayı doldurmaya başlayan duman kütlesiyle bir an sarsıldım. Ocakta yanan bir şey yoktu. Duman ve kokunun dışarıdan geldiğini farkettim. Az önce seyrettiğim dizinin etkisiyle, biyolojik silah, CIA, vs. gibi düşüncelerin sarmaladığı, düşle gerçek arası bir kaç saniye yaşadım. Mutfak camını hemen kapattıktan sonra dışarıdan gelen sese kulak verdim. CIA, uluslararası komplolar ve Üçüncü Dünya Savaşı bir yana, biyolojik silah tahminim doğruydu: Tatil köyümüz, sivrisineklerle mücadele için ilaçlanıyordu !
    <$BloCumartesi, Ağustos 06, 2005

    <$Blo


    “ - Ne yapmak gerek peki?
    Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
    Onu mu bellemeliyim?
    Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
    Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
    Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
    İstemem!
    Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?
    Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
    Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
    Taklalar mı atmalıyım?
    İstemem! Eksik olsun!
    Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
    Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
    Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?
    İstemem! Eksik olsun böyle bir şöhret!
    Eksik olsun!
    Ciğeri beş para etmezlere mi “yetenekli” demeli?
    Eleştiriden mi çekinmeli?
    “Adım Mercuré dergisinde geçse” diye mi sayıklamalı?
    İstemem!
    İstemem! Eksik olsun!
    Korkmak, tükenmek, bitmek...
    Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
    Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
    İstemem! Eksik olsun!
    İstemem! Eksik olsun!
    Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek...
    Tek başına...
    Özgür olmak...
    Dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
    Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak...
    Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak...
    Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek,
    İsteyince Ay’a bile gidebilmek.
    Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.

    Demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın.
    Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
    Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?

    - Dök içindeki öfkeyi dostum. Ama saklama benden seni sevmediğini.
    - Sus... ”

    Cyrano De Bergerac'tan... Unutulmaz "İstemem eksik olsun" tiradı.
    Edmond Rostand


    Rüştü Asyalı'nın muhteşem yorumuyla tiradı dinlemek için aşağıdaki bağlantıya tıklayın.
    http://www.mahkum.net/wp-content/istemem.mp3

    Etiketler: , , , , ,