• Cumartesi Yazıları
  • Düşler ve Erdemler

    Kılavuzu Don Quijote olanın burnu Cyrano gibi olur.

    Google
     
    Web Düşler ve Erdemler'de
    <$BloCuma, Ocak 27, 2006

    <$Blo

    <$BloSalı, Ocak 24, 2006

    <$Blo


    O guruludur, saygıyı hakeder. O'nu yaşadığı ormandan, düzlüklerden ya da ailesinin yanından uzaklaştırmak yapılacak en büyük kötülüktür. O'nu seversiniz ama sizin kurallarınızla değil, O'nu; O'nun istediği gibi uzaktan sevebilirsiniz sadece... O dokunulmazdır. Dokunmak öldürmektir, ya da ölmek. O bir sanat eseridir, O'nunla kıyaslayınca Michelangelo'nun Musa'sı ya da Da Vinci'nin Mona Lisa'sı değersiz kalır, çünkü O canlıdır. O asildir, bir tek bakışı bile yaptıklarıyla soysuzlaşanlardan kıymetlidir. Yağmurda da güzeldir, gün ışığında da... O güçlüdür, ama gücünü boş yere harcamaz. O'nun orada, Mançurya'da, Hindistan'da ya da Afrika düzlüklerinde var olduğunu bilmek bile mutluluk verir. Demir parmaklıkların ardı hiç yakışmaz ona, çünkü O her haliyle bellidir, her duruşu anlatır ki; özgürdür... O bir mesajdır, duruşu bir anlamdır, bakışı bir anlamdır. Çizgi çizgi tüyleri her zaman temizdir, O'na "vahşi" diyenleri utandıracak kadar hem de... O gören göze, anlayan akla çok şey söyler. Kürk manto ya da deri giysilerden çok daha değerli şeyler... O bu gezegenin en değerli elmaslarından biridir. Saygıyla ve sevgiyle anılır hep. Korkulur da... Ama bazı şeyler böyledir, vıcık vıcık olmaya eğilimli şeylerden olabildiğince farklıdır... O'nun hep böyle gururlu olmasını diliyoruz... Bizden uzakta da olsa, oralarda bir yerlerde... Olduğu gibi olmasını, öylece... Yaratıldığı gibi gururlu, özgür ve incinmemiş olmasını diliyoruz... Ürpertici, sevgi dolu, huşu veren bir şiir olarak kalmasını diliyoruz... Bazı "şeyler" ve "durumlar" böyledir... Dokunulmaz. Laubali olunmaz. Onlar olduğu gibi kalmalıdır. Bir tehdit haline gelse bile... İnsanoğlu'na "doğayı fethetme" arzusunu frenlemeyi hatırlatır çünkü... Zaten O fethedilemez. O'nun gururunu elinden alamazsınız. O'na kötülük yaparsanız aslında kendinize kötülük yapmış olursunuz. O'nun yegane gücü kasları değildir... O, doğa kitabının belki de namusudur... O Kaplan'dır...
    <$BloPerşembe, Ocak 19, 2006

    <$Blo


    İnsan aklının işleyiş kuralları bilim adamlarının olduğu kadar sanatçıların filozofların da ilgisini çeker. İnsanın, doğada aklını en iyi kullanan yaratık olduğunu varsaydığımıza göre, "aklı kullanma" dediğimiz şeyi de iyice çözmek hiç şüphesiz işe yarayacaktır. Aklın işleyişi ile ilgili çok kabaca ve temel olarak bir kaç yol vardır. İnsan zihninin çizdiği yollardır bunlar.


    1-Tümevarım
    2-Tümdengelim

    3-Retrodüksiyon
    gibi "rasyonel" metotlar vardır. Bu metotlar çoğaltılabilir ya da tartışılabilir ancak konudan çok sapmamak için bu kadarla yetinelim. Öte yandan; çoğu zaman, özellikle ülkemizde çok farklı metotlara da rastlıyoruz. Yukarıdaki üç metottan farklı olarak, düşünce tembelliği ya da şablonlara ve sloganlara havale etme metodu malesef son derece yaygın. Bu durumun sıkıntılarını toplumsal ve bireysel olarak çekiyoruz, korkarım ki bir süre daha çekeceğiz.

    Okumayan ve düşünmeyen bir toplumuz. Eğitim alan milyonlarca genç insanımız var ama bir virüs gibi yayılan şablonlarla yaşama ve sloganlarla düşünme hastalığı bu genç nüfus da dahil olmak üzere bütün toplumumuzu yiyip bitiriyor. Her zaman eleştirdiğimiz Medya da bu noktada yapıcı bir konum edinmektense her geçen gün yeni şablonlar üretiyor ve bu şablon/sloganların dışına çıkanları afaroz ediyor. Yokluğa mahkum ediyor ya da hain/alçak sınıfına sokuveriyor.
    Politika, pek çoğumuzun günlük hayatında önemli bir yer işgal ediyor.

    Kimbilir kaç kez tanık olmuşumdur; örneğin şehirlerarası bir yolculukta uzun süre sohbet eden iki kişi,
    a-)iktidar partisi ya da muhalafet partisi
    b-)futbol
    c-)sağ-sol
    d-)laiklik
    e-)din .... gibi konulara sıra geldiğinde, bilmeden söylenenlerden bazı şablon/slogan kelimeleri yakalama gayreti içine girip karşısındakini kafasındaki hazır şablonlardan birine yerleştirir ve rahatlar. Eğer anahtar kelimeler yakalanmışsa artık karşıdaki ne söylese önemsizdir. "Birşey"ci olmaktan kurtulamaz artık o kimse... Bu, "ya hep ya hiç", siyah ya da beyaz mantığı basit ikili mantıktır. Düşünen ve yorum yapabilen bir insanda olmaması gereken bir özellik... Örneğin: İktidardaki partinin istisnasız her yaptığının yanlış ya da her yaptığının doğru olduğunu düşünen insanların ne kadar çok olduğunu düşünün. Günlük hayatınızdaki tecrübelerinize sorun. İktidardaki parti hakkında konuşurken "Hükümetin şu işleri doğru şu işleri yanlış" şeklinde konuşabilen, kendince analizler yapabilen birilerine rastladınız mı? Rastladıysanız şablon/slogan insanlarına mı yoksa bu analizcilere mi daha sık rastladığınızı düşünün. Eh, burada hemen bir not düşmek zorundayım çünkü az yukarıda verdiğim örnek beni de birilerinin şablon/slogan kafalarında mahkum etmelerini sağlayabilir. İktidardaki parti derken bugünkü iktidardaki partiyi kastetmiyoruz, efendim. Herhangi bir zamandaki, herhangi bir iktidar partisi...

    Şablonlar ve sloganlar hayatınıza bir kere girdi mi, artık onların işgali altında yaşıyorsunuz. Konu futbolsa bu anlaşılabilir belki... Çünkü orada işin aslı düşünmeden taraf tutmaktır. Ama hayatın başka alanlarından kafamızdaki şablonları ve duruma hazır sloganları çıkartıp atamazsak halimiz harap olacaktır. Medyada yer alan haber ve çok kısa aralıklarla ülkemizde çıkan sansasyonel olaylara dikkatle bakınız. Sizin yerinize şablonların üretildiğini ve sizlerden bu şablonları sadece tüketmeniz (yani olduğu gibi benimsemeniz) beklendiğini göreceksiniz. Bu durumda ne hukuk kalıyor, ne politika, ne eğitim, ne de ülkenin geleceği...

    Şablonsuz ve slogansız düşünebilmek bir kafa disiplini gerektiriyor. gerçek eğitim bu olsa gerek. Sorunları ancak bu şekilde eğitilmiş kafalar çözebilir.
    Slogan düzeyinde düşünmeye ne kadar alışmış olduğumuzu, sayısal verilerle kanıtlayacak bir şey gözüme çarptı bugünlerde... (IMDB) Internet Movie Database'i pek çok kişi bilir. Dünyanın en geniş film veritabanı olduğunu iddia eden bir web sitesidir IMDB. IMDB'de kayıtlı kullanıcılar filmleri oylarlar. Kişiler izledikleri filmlere 10 üzerinden notlar verirler. Aşağıda Hababam Sınıfı başlığında bu veritabanına girmiş filmlere verilen, 19-01-2006 itibarıyla kullanıcı oyları ile ilgili bir döküm göreceksiniz:
    Hababam sinifi (1975) toplam oy: 2688
    Oy Sayısı - Oran - Puan

    2215 .......82.4% ....10

    165 .........6.1%...... 9

    61 ..........2.3% ......8

    46 ..........1.7% ......7

    11 ..........0.4% ......6

    13 ..........0.5% ......5

    8 ...........0.3% ......4

    14 ..........0.5% ......3

    14 ..........0.5% ......2

    141 .........5.2% ......1


    Hababam sinifi sinifta kaldi (1975)
    toplam oy: 486
    Oy Sayısı - Oran - Puan

    376 .........77.4% ....10

    55 ..........11.3% ......9

    20 ..........4.1% .......8

    17 ..........3.5% .......7

    4 ............0.8% ......6

    3 ............0.6%.......5

    2 ............0.4% ......4

    2 ............0.4% ......3

    1 ............0.2% ......2

    6 ............1.2% ......1


    Hababam sinifi uyaniyor (1976)
    toplam oy: 355
    Oy Sayısı - Oran - Puan
    276 .........77.7% ....10

    31 ..........8.7% .......9

    19 ..........5.4% .......8

    15 ..........4.2% .......7

    4 ...........1.1% .......6

    1 ...........0.3% .......5

    1 ...........0.3% .......4

    2 ...........0.6% .......3

    1 ...........0.3% ......2

    5 ...........1.4% ......1


    Hababam sinifi tatilde (1977)
    toplam oy: 293
    Oy Sayısı - Oran - Puan
    213 .........72.7% .....10
    33 ..........11.3% ......9

    22 ...........7.5% ......8

    16 ............5.5% .....7

    2 ..............0.7% ....6

    3 ..............1.0% ....5

    1 ..............0.3% ....4
    1 ..............0.3% ....3
    1 ..............0.3%.....2

    1 ..............0.3% ....1


    Hababam sinifi dokuz doguruyor (1978)
    toplam oy: 182
    Oy Sayısı - Oran - Puan

    97 ...........53.3% ....10

    28 ...........15.4% .....9

    22 ...........12.1% .....8

    13 .............7.1% ....7

    5 ...............2.7% ...6

    4 ...............2.2% ...5

    5 ...............2.7% ...4

    2 ...............1.1% ...3

    2 ...............1.1% ...2

    4 ...............2.2% ...1


    Hababam sinifi askerde (2005)
    toplam oy: 188
    Oy Sayısı - Oran - Puan

    37 ..........19.7% ....10

    15 ...........8.0% .....9

    12 ...........6.4% .....8

    9 ............4.8% .....7

    9 ............4.8% .....6

    13 ...........6.9% .....5

    10 ...........5.3% .....4

    10 ...........5.3% .....3

    10 ...........5.3% .....2
    63 ..........33.5% ....1

    Hababam sinifi merhaba (2004)
    toplam oy 203
    Oy Sayısı - Oran - Puan

    41 ..........20.2% .....10

    5 .............2.5% ......9
    6 .............3.0% ......8
    7 .............3.4% ......7

    11 ............5.4% .....6

    19 ............9.4% .....5

    17 ............8.4% .....4
    18 ............8.9% .....3
    19 ............9.4% .....2
    60 ...........29.6% .....1

    Bir sinema filmini değerlendirirken bile ya hep ya hiç mantığının, hain/kahraman, siyah/beyaz şablonlarının bu şekilde karşımıza çıkıyor olması oldukça ilginç ve üzücü değil mi? Bir filmi izleyip, şu,şu, şu özelliklerini çok sevdim ama bu, bu, özellikleri iyi değildi deyip 6 ya da 7 vermek aynı filme 1 ya da 10 vermekten daha zordur. Bir kafa disiplini gerektirir. Düşünce tembeli olmamayı gerektirir. "IMDB'de not verelim ülkemizin filmleri en ustlerde olsun" şeklinde bir kampanya düzenlenmesi kulağımıza hiç de saçma gelmiyor değil mi? Düşünmeden, sürü halinde kahramanlar ya da hainler üretelim, haydi! Karşılaştırılması için en fanatikçe oylanabileceğini tahmin ettiğim bir yabancı filme ait verileri de buraya aktarmak istiyorum:

    Terminator 2: Judgment Day (1991) toplam oy:90030 .
    Oy Sayısı - Oran - Puan

    22443 .......24.9% ....10

    20270 .......22.5% .....9

    22661 ........25.2% ....8

    12809 ........14.2% ....7

    5647 ...........6.3% ....6

    2586 ...........2.9% ....5

    1165 ...........1.3% ....4

    743 ............0.8% ....3

    539 ............0.6% ....2

    1167 ...........1.3% ....1


    7, 8, 9 notu veren oyların yüzdelerinin
    büyüklüğüne dikkatinizi çekmek isterim. Düşünmeden "10" çeken fanatikleri frenleyecek kadar büyük bir oran olduğunu görmek için bilim adamı olmaya gerek yok sanırım.

    Neden bu haldeyiz, neden demokrasiyi yeterince
    özümseyemiyoruz gibi ülkemizin bugünü ile ilgili çok çok önemli sorunların sebepleri burada yatıyor olabilir mi acaba? Yazıyı bir sloganla bitirsek nasıl olur şimdi?
    "Sloganlara hayır! Şablonlara ölüm! Kahrolsun
    ikili mantık!"
    (Lütfen parodi/ironi olarak kabul ediniz)
    <$BloSalı, Ocak 10, 2006

    <$Blo

    Durulan yer, bakış açısını belirlediğine göre, medya nerede durmalı? Bir ülkenin medyası kendi halkını tanımalı mı? Bir ülkenin medyası kendi halkına düşman olabilir mi? Bir ülkenin medyası kendi halkıyla alay edebilir mi? Bir ülkenin medyası kendi halkını çirkin olarak görebilir mi?

    Kendini anlatırken kutsal bir görev yaptığını sık sık vurgulayan medya bir takım yanlışları düzeltmek için yapıcı yöntemler izlemeli mi? Yoksa halka ithaf edilen yanlışlarla alay mı etmeli? Bir haberci, haber yapmaya giderken, objektif gözlemci olmayı başarabilir mi? Sabah saatlerinde yapılan editör toplantılarında, o gün yapılacak haber önceden tasarlanır mı? Haber üretenler, şablonsuz düşünebilirler mi yoksa dünya onlar için aslında çok mu basittir? Yani sadece: sahtekar politikacı, ahlaksız din adamı, sahtekar doktor, zavallı hasta yakını, cahil halk, zengin ve mutlu pop yıldızları, karizmatik mafya, kötü polis gibi şablon insanlar mı medya konusu olurlar? Yoksa medya çok boyutlu ve çok katmanlı sorun ve durumları siyah-beyaz şablonlar halinde paketleyip yine halk için kolay tüketilir hale mi getirir? Popüler medya sizi sadece birkaç dakika içinde bir kahraman ya da bir alçak ilan etme gücüne sahipken bu medya için bir hak mıdır? Hayat gerçekten bu kadar basit midir? Türkiye'nin sorunları gerçekten medyada yer bulduğu kadar basit midir?

    Medya bir iş koludur. Medya mensupları bu meslek ile geçimlerini sağlarlar. Yadırganacak bir şey yok elbette. Ne var ki her tüccar ürününü satmak ister, her tüccar ürününü güzel göstermek ve kolay satılır hale getirmek ister. Bir muhabir yaptığı haberin manşet olmasını hayal eder. Ya da bir TV bombası yakalamak hayalini kurar. Gayet normal. Ancak bundan sonra bir kaç karanlık nokta oluşması da mümkün doğrusu...
    1-Medya mensubu haber konusu olan gerçekliği değiştirebilir
    2-Medya mensubu hedef kitlesini (okuyucu/seyirci) manüple etmek isteyebilir
    3-Gerçekliğin haber değerini değiştirebilir, yani abartabilir ya da görmezden gelebilir
    4-Gerçekliği basitleştirebilir ve bu basitleştirme gerçekliği bozabilir
    5-Medya mensubu içinde bulunduğu grubun politikalarına uyum sağlamak zorunda kalabilir

    Aslında "medya", doğası gereği karanlık nokta oluşumuna eğilimlidir ama zorunlu değildir. Yani medyanın kimi zaman kendi dışındakiler için yaptığı gibi, salt kötü bir medya tanımı yapmak da doğru olmaz. Kitlelerin hayatlarını etkileme gücüne sahip bir iş kolunun, sorumlulukları da olması kadar doğal bir sonuç olamaz. Ancak basın özgürlüğü kavramıyla ve bu sorumlulukların çoğu zaman çatıştığını ya da mesleki yönlendirilmeler(?!) sonucunda, sorumluluktan kaçmak için basın özgürlüğünün arkasına saklanılıyor olabilir mi?

    Görüldüğü gibi sorun, bir şablona sığmayacak kadar çok katmanlı. Medyayı topyekün "kaka" yapmak, medyanın sıklıkla yaptığı yanlışı yinelemek olacaktır. Medya işindekilerin; içinde çocukların da olduğu insan kitleleri ile karşı karşıya olmalarının doğal sonucu olarak, öz denetim gibi ahlaki değerlere sahip olmaları, öte yandan da büyük bir kentin su şebekesinin insan sağlığı ile ilgili hayati önemi olduğu için sorumluların değişik yasal yaptırım ve denetimlerle sıkı sıkıya izlenmeleri gerektiği gibi, izlenmeleri gerekmektedir. Medya karşısında kamu davalarının açılabilme kolaylığının hukuk sistemine iyice yerleştirilmesi gerekmektedir.

    Medya ve halk ilişkisinin halk tarafında ise "eğitim ve bilinç düzeyinin artması için neler yapılmalı" sorusunun daha fazla gündem olmasını dilemekten başka bir şey yapamıyoruz. Üzülerek söylemeliyiz ki medya,
    bir büyücü gibi kitleleri büyülemektedir. Bu yazıyı yazmak için bizi motive eden şey, bir akşam haberlerinde gördüğümüz üst üste gelen şablon haberlerdir. TV'de tek renkli bir olay ya da karakter gördüğünüzde bir seyirci olarak yapmanız gerek şey şüphe etmek olmalıdır. Mutlak iyilerin ya da mutlak kötülerin sadece masallarda olduğunu hatırlamalıyız. Bir haber metninde bir suç konu ediliyor ve suçlu adresi de açık ve net bir şekilde paketlenip sunuluyorsa, şüphe etmek için yeterli sebepler oluşmuş demektir. Biraz daha ileri gidip şunu söyleyebiliriz: Edindiğiniz bir bilginin tek kaynağı, kitle iletişim araçları ise: İnanmayın! Öğrenmek için kitaplar vardır. Gelecek nesiller, öğrenmek için TV'nin düğmesini kapatıp kağıt ve mürekkep kokusu dolu, harikalar dünyasına adım atmak gerektiğini unutmamalı...

    Kitle iletişim araçlarının, insan doğasının ilkelleri olan, refleksleri, içgüdüleri, temel ihtiyaçları; kitle iletişim ürünlerine ambalaj yapmasını gayri ahlaki ilan etmek ve bundan korunmak için yöntemler geliştirmek gerekliliği apaçık ortadadır. Örneğin cinsellik, insan doğasının büyük ve önemli bir bölümüdür. Ne var ki kitle iletişim ürünlerinde, bu ürünlerin pazarlanmasını kolaylaştırmak için cinselliğin kullanılması, cinselliğe cicili bir ambalaj fonksiyonu atanması, gayri ahlaki değil midir? İnsan doğasının şiddete olan eğilimini bir medya satış fenomeni haline getirmenin olası sonuçları, iç karartıcı değil midir?

    Ürününü satmak isteyen bir iş kolu, sonsuz özgür müdür?
    <$BloSalı, Ocak 03, 2006

    <$Blo

    Focus dergisi Ocak sayısında yine çok önemli bilimsel bir çalışmaya parmak basmış. Bilime yaptıkları bu büyük katkıları bir şekilde onurlandırmak lazım. Bilimi geniş insan kitlelerine sevdirmek için aşağıdaki her başlığı ayrı kapak konuları yapmaları gerektiğini (hatta tekrar tekrar) düşünüyorlardır umarız. Haydi koşun gazete bayilerine, kaç para olursa olsun her birimiz birer Focus dergisi satın alalım, yakınımızdaki herkese de aldıralım ve bilimdeki son ilerlemelerin göz kamaştırıcı dünyasında; büyü ve mitolojinin, efsane ve batıl inançların karanlığına karşı bir mum yakalım! Bu önemli konudaki çalışma sayesinde, örnek aydın insanlar olmaları için çocuklarımızı da Focus'landıralım. Yaşasın bilim, yaşasın Focus. Satın almalı ve aldırmalı. (!)
    ***
    Focus- Ocak 2006:
    Masum bir zevk arayışı, bağımlılık yapan tehlikeli bir davranış modeline dönüşebilir mi? Peki gerçek bir seks bağımlısının özellikleri nelerdir? Cinsel bağımlılık nerede başlıyor, tehlike sınırı nasıl çiziliyor? Aylık popüler bilim, teknoloji ve kültür dergisi Focus, Ocak sayısında cinsel bağımlılıkla ilgili yapılan bilimsel araştırmalara ve sonuçlarına yer veriyor.

    CİNSEL BAĞIMLILIK TESTİ
    Ayrıntılı dosyada cinsel bağımlılığın çeşitleri, Türkiye’den uzman görüşleri, dünyada yapılan araştırmalar ve örnek vakaların yanı sıra uzmanların hazırladığı bir de cinsel bağımlılık testi var. Testteki sorulara verilen yanıtlar, bağımlılığa ne kadar yatkın olunup olunmadığını ortaya koyuyor. Ayrıntılar Focus’un Ocak sayısında...

    BAĞIMLILIK ÇEŞİTLERİ
    Mastürbasyon: Mastürbasyon tamamen normal olsa da, bağımlı aşırı oranda kendi kendini tatmin eder, hatta kendine fiziksel açıdan zarar verir. Çoğu bağımlılının mastürbasyon hakkında yanlış inanışları vardır. Kadınlık veya erkeklik konusundaki bir eksikliklerinin göstergesi olduğunu düşünürler ve terapi sırasında bu tarz inançların ortaya çıkarılması gerekir.
    Fuhuş:Bir seks işçisi kolaylıkla seks bağımlısının ihtiyaçlarını giderebilir. Kimi erkekler kendilerini ağır finansal sorunlar içinde bulur ve alışkanlıkları yüzünden sürekli AIDS kapma riski taşırlar.
    Röntgencilik/teşhircilik:Bazı kişiler, karşısındakini gizli gizli izlemekten, takip etmekten keyif alırlar. Bu yatak odasının gözlenmesi olabileceği gibi, bir kadının sokakta takip edilmesine kadar gidebilir. Bu tarz kişiler izledikleri anda mastürbasyon yapabilir ya da karşısındaki kişiye cinsel organını gösterebilir.
    Pornografi:Poşetli yayınlar, striptiz şovlar, porno filmler ve internet görüntüleri kişinin hem zamanını hem de parasını alır.
    Siberseks:İnternet, seks bağımlılığının en korkunç olanlarından. Kişinin rahatça muhabbet etmesi, tüm eylemlerinde sınırsız olması onu başlı başına zor bir duruma sürükler.

    http://www.hurriyet.com.tr/yasam/3733282.asp